Kenevir’in Terapötik Kullanımı

  • Home
  • Blog
  • Kenevir’in Terapötik Kullanımı

Fitokannabinoitler, terpenler ve burada detayları verilmeyen farklı pek çok etkili bileşiği içermesi sebebiyle, kenevirin pek çok hastalığın tedavisinde kullanılabileceği düşüncesi uzun süredir var olmuştur. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar özellikle son 5 yılda ciddi oranda artmıştır. Aşağıda kenevirin çeşitli hastalıklar ya da semptomlar üzerindeki iyileştirici etkisiyle ilgili veriler bulunmaktadır.

Alzheimer

Endokannabinoit sistemin Alzheimer gibi yaş ile ilişkili nörodejeneratif hastalıklarda hedef mekanizmalardan biri olduğu düşünülmektedir. Yapılan in vivo ve in vitro preklinik deneylerde, kannabinoitlerin ß-amiloid toksisitesini azalttığı ve nöroprotektif etki gösterdiği görülmüştür. Suliman ve arkadaşları tarafından 2018’de yapılan çalışmada, düşük doz Δ9-THC’nin yaşlı sıçanların hipokampüsünde anlamlı ölçüde nörogenezisi tetiklediği saptanmıştır. Yapılan in vitro deneylerle THC’nin mitokondriyal faaliyetleri düzenlediği tespit edilmiş ve bu sebeple THC’nin Alzheimer hastalığının prognozunu yavaşlatabileceği belirtilmiştir. Δ9-THC’nin aynı zamanda intranöronal β-amiloid birikimini azalttığı ve antienflamatuvar etki gösterdiği de bulunmuştur. Beyindeki inflamasyon, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların oluşumunda anahtar mekanizmalardan biridir. Bu sebeple Δ9-THC gibi hem CB1 hem CB2 reseptör agonistleri dışında selektif CB2 agonistlerinin de nöroinflamasyonu ve oksidatif stres hasarını baskılayabileceği ve azalmış hafıza fonksiyonlarını iyileştirebileceği öngörülmektedir.

Anksiyete

Yapılan çalışmalar kenevirin hem anksiyojenik ve hem de anksiyolitik olabileceğini göstermektedir. Düşük dozlarda Δ9-THC’nin anksiyolitik etki gösterdiği, buna karşın yüksek dozda A9-THC’nin ise anksiyojenik etki gösterdiği saptanmıştır. Aynı çalışmada CBD’nin hem hayvanlarda hem de insanlarda limbik ve paralimbik bölgeleri etkileyerek anksiyolitik etki gösterdiği bulunmuştur. Tek doz 600 mg kannabidiol’ün kullanıldığı randomize klinik çalışmada, jeneralize sosyal anksiyete bozukluğu olan 24 katılımcı yer almış ve plasebo ile karşılaştırıldığında kannabidiol’ün bu kişilerin toplum önünde konuşmaya bağlı anksiyetesini giderdiği gösterilmiştir. Bu veriler bize neden dünya genelinde pek çok kişinin anksiyete şikayetlerinden kurtulmak için kenevir kullanımına yöneldiklerini açıklamaktadır.

Anoreksiya

Kenevir kullanan kişilerin iştahlarının arttığı bilinen bir gerçektir. Aynı şekilde THC ve diğer CB1 agonistlerinin de iştah artırıcı etkileri olduğu belirtilmektedir. Scherma ve arkadaşlarının 2017 yılında anoreksik sıçan modelinde yaptıkları deneylerde hem doğal A9-THC ve hem de sentetik formunun leptin sinyalini artırarak ve plazma kortikosteron seviyelerini düşürerek sıçanların kilo kaybını azalttığını ve aktivitelerini artırdığını bulmuşlardır. Pek çok çalışma CB1 stimülasyonunun anoreksik hastalarda ya da kanser kaynaklı ciddi iştahsızlıklarda iştahı artırıp kilo kaybını azaltabileceği yönündedir. Sentetik bir THC türevi olan dronabinol, AIDS hastalarında görülen anoreksi tedavisinde 1992 yılından itibaren kullanılmaktadır.

Diyabet

Diyabetik sıçan modelinde kannabidiol’ün makrofajlardan IL-12 salınımını ve plazma IFN-y seviyelerini düşürmek suretiyle β hücre zedelenmesini yavaşlattığı anlaşılmıştır ve bu sebeple diyabette endokannabinoitlerin önemine ilişkin çalışmalar artmaktadır. Ancak bu ana mekanizmayla ilgili olan kanıtlar henüz yeterli düzeyde değildir. Bununla birlikte diyabette, karaciğerde glutatyon rezervlerinin önemli ölçüde azaldığı ve lipit peroksidasyonunun da arttığı tespit edilmiştir. Diyabetik sıçanlarda yapılan bir çalışmada CBD’nin karaciğerde glutatyon rezervlerini artırdığı ve buna bağlı olarak lipit peroksidasyonunu azalttığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada aynı zamanda diyabetik nöropatiden sorumlu olan mekanizmalardan biri olan düşük NGF konsantrasyonlarının da, CBD tedavisiyle arttırılabildiği saptanmıştır. Diğer bir çalışmada CBD ve THC’nin, α-tokoferol ve askorbattan daha yüksek düzeyde antioksidan aktiviteleri olduğu kanıtlanmıştır [87]. Tüm bu veriler değerlendirildiğinde kenevirin özellikle diyabetik nöropati gibi oksidatif mekanizmaların rol aldığı komplikasyonlarda umut verici olduğunu, ancak diğer mekanizmalarla ilgili ileri araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu söylemek mümkündür.

Epilepsi

Preklinik pek çok çalışma kannabinoitlerin epilepside kullanılabileceğini göstermiştir. CBD ve CBD’nin propil türevi olan kannabidivarin ile yapılan preklinik ve klinik çalışmalar, antikonvülsan etkiyi ortaya koymakla birlikte bu etkinin mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır [88]. Szaflars ve arkadaşlarının 2018’de 72 çocuk ve 60 yetişkin ile yaptıkları çalışmada CBD tedavisinin anlamlı ölçüde epileptik semptomları giderdiği görülmüştür. Bu çalışmaların ardından FDA,”Epidiolex” isimli CBD içeren ilacı, epilepsinin ağır seyreden ve nadir gözlenen iki formu olan Lennox-Gastaut sendromu ve Dravet sendromunun tedavisinde kullanılmak üzere onaylamıştır. Son olarak Aran ve arkadaşları retrospektif çalışmalarında, CBD’nin ASD (atriyal septal defekt)’li çocuklardaki inatçı davranış problemlerinde güvenilir, tolere edilebilir ve etkili bir tedavi olduğunu belirtmişlerdir. Tüm bu veriler göz önüne alındığında, fitokannabinoitlerden özellikle CBD’nin çeşitli nöbetlerde, epilepside ve diğer nörodejeneratif rahatsızlıklarda tedavi potansiyelinin yüksek olduğu görülmektedir.

Kemoterapiye Eşlik Eden Bulantı-Kusma

Bilindiği gibi bulantı ve kusma kanser kemoterapisinde kullanılan ilaçların en sık görülen yan etkileri arasında bulunmaktadır. THC ve kannabidiol’ün CB1 reseptörleri üzerinden ve başka birtakım mekanizmalarla bulantı ve kusmayı önlediği bilinmektedir. Dronabinol ve nabilon özellikle konvansiyonel antiemetiklerle sonuç alınamayan kanserli hastalarda, kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın giderilmesinde 1980’li yıllardan beri klinikte kullanılmaktadır.

Kronik Ağrı

Bilindiği gibi kenevirin insan sağlığına yönelik keşfedilen ilk etkilerinden birisi analjezik aktivitesidir. Medikal kenevir kullanıcıları da keneviri en çok bu etkisi sebebiyle kullanmaktadır[90]. Migren, kemik ve eklem ağrısı, menstrüel kramplar vb. pek çok ağrı tipinde etkili olmakla birlikte, özellikle nöropatik ağrı ve kanser ağrısı gibi konvansiyonel tedavilere cevap vermeyen tedavisi güç ağrı çeşitlerinde etkinliği çok daha yüksektir. Bu amaçla THC ve CBD içeren standardize kenevir ekstresi nabiksimols, 2010 yılından beri klinikte kullanılmaktadır.

Kolit

Kenevirin farklı preparatlarının gastrointestinal ağrılar, gastroenterit, diyare vb. pek çok gastrointestinal hastalıkta uzun bir süredir kullanıldığı bilinmektedir [91].CBC, CBD ve CBG gibi fitokannabinoitlerin çeşitli deney modellerinde inflamatuvar bağırsak rahatsızlıklarında antienflamatuvar olarak rol oynadığı çeşitli araştırmacılar tarafından rapor edilmiştir. Nallathambi ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmada ise, Δ°-THCA’nın kolon epitelyal hücrelerinde antienflamatuvar özelliği olduğu tespit edilmiştir.

Multipl Skleroza Bağli Spastisite

Günümüzde kas spastisitesi, nöropatik ağrı, tremor, ataksi ve nörojenik mesane gibi multipl skleroz semptomlarının tedavisinde kullanılan ilaçlar tam olarak tedavi edici değildirler ve yan etkileri sebebiyle kullanımları kısıtlı olabilmektedir [96]. Bu durum tüm dünyada multipl skleroz hastaları tarafından kenevirin artan oranlarda denenmesinin sebebidir. Nabiksimols 2010 yılından sonra başta Kanada ve çoğu Avrupa ülkesi olmak üzere pek çok ülkede, konvansiyonel tedavilere cevap vermeyen multipl skleroza bağlı spastisite ve ağrı tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu tedaviler sırasında psikoaktif yan etki ve direnç oldukça düşük düzeyde rapor edilmiştir ve hastalar tedaviyi iyi tolere etmişlerdir.

Şizofreni ve Diğer Psikozlar

Kannabidiol’ün THC’nin psikoaktif etkilerini inhibe ettiği ve aynı zamanda şizofrenideki metabolik, inflamatuvar ve stresle ilişkili semptomlar üzerinde de olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir [98]. Leweke ve arkadaşlarının yaptığı randomize çift-kör klinik çalışmada, 42 şizofreni hastasında kannabidiol ile amisülpirid tedavisi 4 haftanın sonunda karşılaştırılmış ve hem psikotik semptomları daha etkili bir şekilde azaltması hem de yan etkilerinin az olması nedeniyle kannabidiol tedavisi daha üstün bulunmuştur.

Uyku Bozuklukları

Nabilon ve dronabinol ile yapılan kısa süreli tedavilerin obstrüktif uyku apnesinde yararlı olabileceği ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır. Nabilonun aynı zamanda post-travmatik stres bozukluğuna bağlı kabusları azalttığı ve kronik ağrısı olan hastalarda uyku kalitesini artırdığı yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Tourette Sendromu

Tourette Sendromu (TS), en az bir yıl süren motor ve vokal tiklerle karakterize, çocukluk çağında % 0.4-0.6 sıklığında görülen nörogelişimsel bir bozukluktur. Bazı klinik çalışmalarla, kronik kenevir ya da dronabinol tedavisinin tedaviye direncli tourette sendromunda tikleri azalttığı kanıtlanmıştır.

SONUÇ VE TARTISMA

Görüldüğü gibi kenevir, insanlık tarafından binlerce yıldır insan ve hayvan sağlığı açısından kullanılmış, Çin tababeti ve Ayurveda gibi kendine has felsefesi ve binlerce yıllık birikimi olan geleneksel tip sistemlerinde de kendine önemli bir yer edinmiş tıbbi bir bitkidir. İlerleyen yıllarda kenevirin psikoaktif etkilerinden dolayı suistimal edilmesi, onun sayısız alandaki üstün kullanımlarına rağmen yasaklanmasına sebep olmuştur. Oysaki kenevirde, yasaklanmasına sebep olan ana bileşik Δ9-THC dışında yaklaşık olarak 550 adet bileşik daha saptanmıştır. Üstelik A9-THC’nin de alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar, bulantı, kusma, anoreksiya başta olmak üzere pek çok hastalıkta tedavi edici etkisi olduğu yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Makalede bahsi geçen hastalık ya da semptomlardaki etkileri dışında kenevirin; glokom, post-travmatik stres bozukluğu, depresyon, Huntington hastalığı, Parkinson hastalığı, distoni vb. başka hastalıklarda kullanımı ile ilgili çalışmalar da yapılmaktadır.

Tedavi potansiyeli bu kadar yüksek ve çeşitli olan kenevirin, potansiyel etkilerini tamamen ortaya çıkarabilmek, tedavi mekanizmalarını aydınlatabilmek ve kronik tedaviler sırasında olası yan etkilerini öngörebilmek için etkili bileşiklerin etki mekanizmalarının detaylı araştırılması ve ileri klinik çalışmaların yapılması yerinde olacaktır.

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *